“A. Ali Ural’la Kitap Yolculukları” 6. Ders Notları
John Steinbeck - Fareler ve İnsanlar
Fareler ve İnsanlar, romanını okurken ilk dikkatimizi çeken büyük bir yalnızlığın izleridir. Zira o küçük hacimli roman, büyük yalnızlıkları içinde barındırır.
Steinbeck’in babası Alman kökenli bir değirmen müdürü, annesi ise İrlanda kökenli bir öğretmen. Kız kardeşiyle birlikte Salinas’ta büyüdü Steinbeck. Bugün, Steinbeck Country olarak anılmaktadır bu yer. Yaşadığı yerler ve yazdığı romanlar, çoğunlukla bu topraklarda geçer. Steinbeck, Stanford Üniversitesi’nde İngiliz edebiyatı, klasik edebiyat, tarih, gazetecilik gibi dersler aldı. Bu derslerle yazarlık dünyası derinleşmeye başladı; çünkü edebiyatı besleyen birçok ırmak vardır. O ırmaklar kesildiğinde, edebiyatın gölü de duruluğunu ve derinliğini kaybeder. Bir edebiyatçı, tarih, psikoloji, sosyoloji, antropoloji, felsefe gibi alanlardan beslenmelidir. Tabii hepsinden önce hayattan. Bu ırmaklar, onun gölünü canlı ve derin kılacaktır.
Steinbeck, Stanford Üniversitesi’nde yaratıcı yazarlık derslerine katılıyordu ancak büyük umutlarla girdiği üniversitede her şey istediği gibi gitmedi. Çalışmak zorundaydı. Sömestr tatillerini şantiyelerde, fabrikalarda ve tarlalarda çalışarak geçirdi. Büyük umutlar yerini büyük yorgunluklara bıraktı. 1930’ların başında mezun olamadan üniversiteden ayrıldı.
Yazarlık Yolculuğu ve Hayatı
Ekmeği için çalışmak, ona bir üniversitenin asla veremeyeceği bir şey kazandırmıştı: Yazarlığı. Çünkü yazacağı her şeyi, çalışma hayatında bizzat görmüş ve yaşamıştır. Ancak ilk romanı Altın Kupa yayımlandığında, dikkat çekmemiş, bundan sonra yazdığı romanları da pek ilgi görmemiştir. Nihayet otuz beş yaşında Yukarı Mahalle adlı romanıyla dikkatleri üzerine çekmeyi başarmıştır.
Bu dönemde, San Francisco Nice gazetesinin teklifini kabul eder ve mevsimlik işçilerin hayatlarını anlatan bir yazı dizisi hazırlamaya başlar. Bu yazı dizisinde topladığı malzemeleri, sonraki yıllarda Fareler ve İnsanlar ve Gazap Üzümleri gibi eserlerinde başarıyla kullanır.
Gazap Üzümleri romanı sinemaya da uyarlanır ancak aynı zamanda büyük tartışmalara yol açar. Sınıf çatışmalarını körüklediği iddiasıyla zaman zaman gösterimi yasaklanır. Gazap Üzümleri yalnızca mevsimlik işçilerin acılarını anlatan bir eser değil, aynı zamanda bir tarih kaynağıdır. Zira tarihçilerin bazen atladığı veya görmezden geldiği noktaları, romancılar gözden kaçırmazlar.
Steinbeck, 1927’de Rusya’yı ziyaret eder ve II. Dünya Savaşı sırasında savaşı destekler. Bir davet üzerine Washington’a gider ve burada bir propaganda kitabı kaleme alır. Bütün büyük yazarlar, vakti geldiğinde kendi ülkeleri için mücadele etmekte tereddüt etmemişler; savaş zamanlarında ordularının propaganda ünitelerinde çalışmışlardır. Kitabın adı The Moon İs Down (Ay Battı)’dır. Kitap, bir tiyatro eserine de dönüştürülmüş ve Avrupa’da bile ses getirmiştir. O günlerde Steinbeck’i Avrupa’dan Amerika’ya röportajlar ve günlük notlar gönderen bir savaş muhabiri olarak görürüz.
Savaş günlerini anlattığı Once There Was a War adlı kitapla Amerika’ya döner. Bu kitap, askerlerin hayatlarını sadece kahramanlık hikâyeleri olarak değil, aynı zamanda can pazarındaki bir hayatta kalma mücadelesi olarak anlatır. Tolstoy’un Sivastopol adlı eserinde olduğu gibi savaşın sadece kahramanlık değil, acı dolu bir süreç olduğunu gözler önüne serer.
1940’larda, eşiyle İskandinavya ve Fransa’ya gider. Daha sonra Rusya’ya olan özlemi artar ve yanına bir fotoğrafçı alarak yeniden bu ülkeye seyahate çıkar. Yolculuğun meyvesi, Rus Günlüğü adlı bir gezi kitabıdır.
Steinbeck, Kuzey Afrika ve Güney-Batı Avrupa’da farklı şehirleri dolaşır ve bu yolculuklardan da eli boş dönmez: Cennetin Doğusu romanıyla tekrar dikkatleri üzerine çeker.
Aynı yıl, senaryosunu yazdığı Viva Zapata adlı film tamamlanır. Bu film, yönetmen Elia Kazan tarafından çekilir ve başrolünde ünlü oyuncu Marlon Brando yer alır. Bu dönemde Steinbeck, Hollywood’da senaristlik yapmaktadır. Viva Zapata filminin senaryosunu yazan Steinbeck, sinema dünyasında da kendini gösterme fırsatı bulur. Bu film, ses getiren önemli bir yapım olur.
Son Yıllar ve Edebiyatı
Steinbeck son yıllarını Tayland’daki küçük bir balıkçı kasabasında geçirir. Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazandığını da bu kasabada öğrenir. Nobel Ödülü’nü kazanan 29. Amerikalı yazardır. Ödülü kazanmadan önce, yıllarca kamyondan bozma karavanıyla bütün Amerika’yı dolaşmıştır. Bu karavanına “Rosinante” adını verir. Bildiğiniz gibi “Rosinante”, Don Kişot’un atının adıydı. O da Mahzun Şövalye gibi hayallerinin peşinden gitmektedir. Köpeği Charlie de yolculuğunun bir simgesi olmuştur. Bu seyahatlerin sonunda yazılarını Travels With Charley adlı eserinde yayımlar. Bu kitapta, Amerikan toplumunu eleştirir.
1960’lı yıllarda, Amerika Başkanı Johnson’ı destekleyen Steinbeck, ırk ayrımından vazgeçilmesini ve toplum yasalarının reformunu talep eder. Ancak başkana yakın olması dolayısıyla bu düşüncelerini hayata geçiremez. Tam tersine, Vietnam Savaşı’nı destekleyen, azınlıklar arasında yer alır. Bu durum, savaş muhabiri olarak Vietnam’da bulunan oğluyla arasını açar.
1960’ta kalp yetmezliğinden hayatını kaybeder Steinbeck. Külleri doğduğu şehir Salinas’ta saklanmaktadır. Türkçeye çevrilen kitapları arasında; Gazap Üzümleri, Fareler ve İnsanlar, İnci, Sardalye Sokağı, Bitmeyen Kavga, Ay Battı, Tatlı Perşembe, Altın Kupa, Cennetin Doğusu, Bilinmeyen Bir Tanrı, Cennet Çayırları, Yukarı Mahalle, Kaygılarımızın Kışı, Al Midilli gibi eserleri görürürüz.
Steinbeck, 20. yüzyılın en çok okunan Amerikalı yazarlarından biridir ancak eleştirmenler, onun kitaplarına hep mesafeli durmuşlardır. Günümüz Amerikan edebiyatını anlatırken, onu ilk sıralarda anmamışlar, sadece Gazap Üzümleri ve Fareler ve İnsanlar’ı dikkate almışlardır.
Nobel Ödülü’nü veren seçici kurul, Steinbeck için şu değerlendirmeyi yapmıştır: “Orijinal, gerçekçi ve hayal dolu anlatımını toplumsal zekâ ve ince mizah anlayışı süsler.”
Burada dikkat edilmesi gereken şey, Steinbeck’in eserlerindeki ince mizah anlayışıdır. Amerika’daki bunalım dönemi yazarlarının ortak özelliklerinden biri de eserlerinde mizaha yer vermeleridir. Amerikan toplumu, o günlerde sınıfsal ve ırksal ayrımların üstesinden mizah ile gelmeye çalışmıştır. Bir uyuşturma yöntemi olarak da görebiliriz bunu.
Steinbeck’in kahramanları genellikle toplum tarafından sevilmeyen, kabul görmeyen kişilerdir. Dünya edebiyatında birçok romanda ahlaki seviyeleri düşük karakterler vardır ancak Steinbeck, bu karakterleri sempatik ve anlaşılır kılarak, onlara insanlık onuru kazandırmıştır. Eleştirmenler bunu bir başarı olarak görmektedirler.
Fareler ve İnsanlar
Steinbeck, kahramanlarını sevmektedir. Bu ahlaksızlıkları sevmek değil, insanı sevmektir. Toplum tarafından dışlanan kişilerin de insan olduklarını anlatmak ister o. Tıpkı Gonçarov’un Oblomov’unda olduğu gibi. İnsan olmak merhamete layık olmak demektir.
Steinbeck’in Fareler ve İnsanlar romanı, Amerika’nın buhranlı yıllarında geçer. O yıllarda tarlalar işçilerle doludur. Zor hayatlar yaşanmakta her yerde yoksulluk hüküm sürmektedir. Ülkede mevsimlik işçiler arasında, Lennie ve George, çiftliklerde çalışan iki işçidir. Lennie, zekâ açısından yetersizdir ancak fiziksel olarak çok güçlüdür. Bu, onu kontrolsüz ve korkutucu bir güç hâline getirir. George, Lennie’ye merhametle yaklaşır, sever ve kendini onun güvenliğini sağlamak için adar. Bazen bu ağır yükten şikâyet etse de, onu bir “baş belası” olarak görse de onu asla yanından ayırmaz. Ortak bir hayalde buluşmuşlardır çünkü: Bir çiftlik kuracaklar ve bu çiftlikte tavşanları da olacaktır. Lennie sürekli olarak tavşanlardan bahseder ve George, hayalini gerçekleştiremeyeceklerini bilse de Lennie’yi kırmamak için ona bu hayali anlatmaya devam eder. Zamanla, George da hayalinin gerçekleşebileceğine inanmaya başlar.
Romandaki can alıcı nokta, yalnızlık temasıdır. Lennie ve George’un dostluğu, romandaki diğer figürlerin gıpta ettiği bir ilişkidir. Başkaları yalnızlık içinde kıvranırken, bu ikili birbirlerine destek olur. Roman yalnızlıkla savaşan tiplerle doludur. Ortalıkçı olan kişi yalnızlığından ve hastalıklarından kaçmak için sahiplendiği yaşlı bir köpeğe bağlanmıştır. Çiftlik sahibinin oğlu Curley’in karısı, yalnızlık nedeniyle sürekli çevrede dolaşmaktadır. Curley’in karısı, kitaplara sığınarak yalnızlıkla baş etmeye çalışmaktadır. Üstelik elindeki kitap medeni kanundur ve bu kitabı defalarca okur.
Fareler ve İnsanlar’da yalnızlık sadece bireysel bir durum değil, toplumsal bir mesele hâline gelir. Sanayileşmenin getirdiği değişiklikler ve iş makinelerinin çiftliklerde çalışan işçilerin yerini alması, dönemin sert iklimini gözler önüne serer. George ve Lennie gibi işçiler, çiftlik hayatının hayalini kurmuş olsalar da, ekonomik şartlar onları hayallerinden uzaklaştırır. İşçiler, günde birkaç dolar ve yemek karşılığında çalışmakta ancak bu ücret sadece temel ihtiyaçlarını karşılamaya yetmektedir.
Kitabın başındaki tasvirler ve uzun diyaloglar, romana bir tiyatro eseri havasını verir. Nitekim Fareler ve İnsanlar daha sonra Broadway’de sahnelenmiş dahası 1970’te operaya uyarlanmıştır. Yazar, romanında yer yer argo dili kullanarak gerçekçi bir anlatım oluşturmaya çalışır. Steinbeck’in, işçilerin ve toplumun dışladığı kişilerin yaşamlarına açtığı pencere onun gerçekçi ve merhametli yazarlık anlayışının bir parçasıdır. Romanda yalnızlık, dışlanmışlık ve hayal kırıklığı gibi temalar işlenirken Steinbeck’in empati gücü görülür.
George, aslında bir hikâye anlatıcısıdır ve bence yazarın kendisini simgeler. George, iyi konuşan ve güçlü bir karakterdir; hayallerinin gerçekleşmeyeceğini bilse de bu hayalleri dillendirmekten geri durmaz. Çünkü kendisini adeta bir çocuğa adamıştır. Lennie, dev gibi bir adam olsa da çocuk masumiyeti taşır. Yazar, bu masumiyeti betimlemek için Lennie’nin tüylü hayvanlarla olan ilgisini öne çıkarır. Kitaptaki semboller arasındadır “cepteki fare” ve büyük hayallerin simgesidir. Yazarların edebiyat anlayışlarına göre her şeyin değeri vardır, her dokunuş bir dönüşüm yaratabilir. Tıpkı Külkedisi masalındaki farelerin bir peri dokunuşuyla atlara dönüşmesi gibi Fareler ve İnsanlar’daki fare de büyük bir yalnızlığın tutunacak dalı olmuştur.
George ve Lennie’nin göçebe işçi olarak çalıştıkları çiftliklerde, hayatlarındaki temel amaç çiftlik sahibi olma hayalidir. Bu hayal, onları başka bir dünyaya taşıyan bir umut kaynağıdır. Ancak hayallerinin gerçeğe dönüşmesi uzak bir ihtimaldir. Lennie, hayvanları okşama isteğiyle masumiyetini ve gücünü simgelerken, aynı zamanda hayata dair temelsiz bir güven duygusu da taşır. Bu güven, ne yazık ki trajik sonlarını hazırlayacaktır.
Eserde, yalnızlık ve dışlanmışlık, tüm karakterlerin ortak bir duygusu olsa da bu yalnızlıkla başa çıkabilmek için bazen başkalarını ezmeye çalışırlar. Bu da insan doğasının başka bir paradoksudur. George ve Lennie yaşadıkları gerçekle yan yana gelemeyen öyle büyük bir hayal kurarlar ki kendi hayallerinin altında ezilirler. Ve George bir gün istemsiz olarak cinayet işleyen Lennie’yi öldürür. Onu sevdiği için yapar bunu, başka insanların onu linç etmesinden korktuğu için yapar. Lennie’yi öldürmek zorunda kalması, sevgisini ve hayalini koruma çabasının trajik bir sonucudur.
Fareler ve İnsanlar, yalnızlığı ve yalnızlık karşısındaki insanı derinlemesine işleyen bir eser. Doğrusu yalnızlık, eserlerinde olduğu gibi kendi hayatında da önemli bir yer tutuyor Steinbeck’in. Zira gençlik yıllarında yalnız ve utangaçtır o. Belki de bu yüzden yazarlık yolculuğuna çıkmış, insan tabiatının karanlık ve acımasız yanlarını edebiyata taşımıştır.
Steinbeck’in eserleri, sadece bir dönemle sınırlı olmayıp, evrensel insanlık hâlleriyle ilişkili olduğundan her dönem okunmaya devam edecektir.