EBRU SANATI

Ebru; yoğunluğu artırılmış bir sıvı üzerinde gül dalına sarılmış at kılı fırçalar ve toprak boyaların tekneye serpilmesi ile yapılan en eski sanatlarımızdan biridir. Kelime anlamı olarak “ebri”; “bulut – bulutumsu” yahut “âb-ri” su yüzü gibi anlamlar ifade etmektedir. Nerede, ne zaman, ne şekilde ortaya çıktığı hususunda kesin bir bilgiye sahip olmamakla birlikte Orta Asya menşeili olduğu tahmin edilmektedir. İpek Yolu üzerinden İstanbul’a ulaştığı bilinmektedir.

Ebru, daha ziyade hat yazılarının altında zemin olarak, kitap ciltlerinde yan kâğıdı olarak ve yine hat yazılarında levha pervazı olarak kullanılmaktadır. Süleymaniye Kütüphanesi’nde bulunan ve üzerinde Malik-i Deylemi’ye ait bir kıt’anın yazılı olduğu ebru 1554 tarihlidir ve elimizdeki en eski ebrulu kağıt örneğidir. 

İstanbul ebrunun neşv-ü nema bulduğu yer olmuştur. Buhara’dan Üsküdar’daki Özbekler Tekkesi’ne postnişin olarak gönderilen Şeyh Sadık Efendi, matbaanın icadıyla yok olma noktasına gelen ebruyu İstanbul’da tekrar diriltmiştir. Şeyh Sadık Efendi, oğlu Ethem Efendi’ye ebruyu öğretmiştir, o da talebesi Necmettin Okyay’ı yetiştirmiştir. Silsilenin bundan sonraki kısmı Mustafa Düzgünman ve bugün bu ekolün temsilcisi olan Alparslan Babaoğlu’dur.

Ebrunun; battal ebru, şal ebrusu, gel - git ebrusu, taraklı ebru, kumlu ebru, bülbül yuvası, yazılı (akkase) ebru ve çiçekli ebrular olmak üzere pek çok çeşidi vardır. 

 

 

 

 

 

 

 

 

cultureSettings.RegionId: 0 cultureSettings.LanguageCode: TR