Salim Korkmaz ile Kölelik Kapitalizm ve Sanayi Devrimi

Salim Korkmaz ile Kölelik Kapitalizm ve Sanayi Devrimi

Öncelikle okuyucularımızın sizi daha yakından tanıyabilmeleri ve yolculuğunuzdan haberdar olabilmeleri için kişisel serencamınızdan biraz bahseder misiniz?

Merhaba. 1984 yılında Adana’da doğdum. Üniversite eğitimimi Hacettepe Üniversitesi, Amerikan Kültürü ve Edebiyatı Bölümünde tamamladım. Mezuniyetimin ardından ilk iş deneyimim, tercüman olarak görev yaptığım Türkiye Hentbol Federasyonunda oldu.  İlk kitap çevirimi de bu dönemde yaptım. Bir yandan da Hacettepe Üniversitesinde İngilizce Mütercim ve Tercümanlık Yüksek Lisans Programına başladım. Bu vesileyle daha sonra Kapadokya Üniversitesine dönüşecek olan Kapadokya Meslek Yüksekokulunda İngilizce Uygulamalı Çevirmenlik bölümünde 2 yıl boyunca öğretim görevlisi olarak görev yaptım. Daha sonrasında 10 yıla yakın bir süre sekretaryası İstanbul’da bulunan uluslararası bir sivil toplum kuruluşunda yönetici olarak çalıştım. Hâlihazırda da bir özel üniversitede uluslararası iş birliklerinden sorumlu müdür olarak görev yapmaktayım.

Bu kariyer yolculuğum boyunca çeviriyle bağımı hiç koparmadım, çoğunluğu sosyoloji ve tarih alanlarında olmak üzere pek çok Türkçe ve İngilizce eserin çevirilerini yaptım. Benim için bu çeviriler, özellikle de kitap çevirileri, akademik patikanın dışında bir nevi okul vazifesi gördü. Zira bazen bir sayfanın, hatta bir cümlenin çevirisi için onlarca sayfalık ek okuma yapmak gerekebiliyor ve bu başlı başına bir öğrenme süreci. Dolayısıyla her çeviri metin de çevirmenin bu öznel öğrenme sürecinin de katkısıyla şekilleniyor. Bir çevirmen olarak bu eserlerin okuyucularının zihinlerinde bir iz bırakmak temel bir motivasyon kaynağım oldu.

Albaraka Yayınları’ndan yayımlanan Kölelik, Kapitalizm ve Sanayi Devrimi okuruna neler vadediyor?

Kitap, en kısa ifadeyle bugünün dünyasını şekillendiren iktisadi ve siyasi ilişkilerin temeline dair yeni bir anlayış kazandırmayı vadediyor; bu üç kavram arasındaki ilişkinin, genelde sanıldığından daha derin ve organik olduğunu ortaya koyuyor. Bunu yaparken de bolca sayısal veri kullanıyor, sunduğu sağlam verilere dayalı argümanlarla okurunu âdeta teslim alıyor, ikna edici bir etki bırakıyor. Hepimizin hayatını kuşatan ve çoğumuzun temel dinamiklerine de tam anlamıyla hâkim olmadığımız kapitalizm olgusunun tarihsel köklerine inmesi itibarıyla da geniş bir okuyucu kitlesine hitap ediyor. Özellikle iktisat, tarih, sosyoloji gibi alanlarda çalışan veya bu alanlara ilgi duyan okurların kitaptan çokça istifade edeceğini düşünüyorum.

Maxine Berg ve Pat Hudson bu eserde Britanya’nın sanayileşmesinde köleliğinin yerinin erişilebilir bir anlatısını ortaya koyuyor. Böyle bir eseri ortaya koyarken sizce yazarlarının amacı neydi?

Yazarların sahip oldukları siyasi duruşun bu eserin ardındaki temel bir motivasyon kaynağı olduğu muhakkak. Bunu İngiltere’nin ve diğer sömürgeci güçlerin köle ticaretindeki rollerine dair tespitlerindeki eleştirel tondan rahatlıkla anlayabiliyoruz.  Kölelik ve kapitalizm bağlantısına dair 1940’larda ilk kıvılcımları atılan ancak daha sonra sönümlenen bir tartışmayı yeniden alevlendirmeyi amaçlıyorlar. Küresel ölçekte etkili ülkelerin kölelik geçmişlerini yok sayan analizlerin büyük ölçüde eksik kalacağı düşüncesindeki yazarlar, bu eksikliği giderebilecek bir çalışmayla bu alandaki hem akademik hem güncel tartışmalara nüfuz etmeyi de hedefliyorlar.

Kölelik, Kapitalizm ve Sanayi Devrimi, günümüz ekonomisine, ticaretine, insanına neler söylüyor? Köleliğin ve sanayi devriminin iktisadi büyüme ve küresel güç dengeleri üzerindeki etkisini Kölelik Kapitalizm ve Sanayi Devrimi çerçevesinde nasıl değerlendirirsiniz?

Bu kitap, her şeyden önce, okuyucularını tarihsel bir yolculuğa çıkarma iddiasıyla yazılmış bir kitap değil, bunu belirtmekte fayda var. Tam da sorunuzda ima ettiğiniz gibi köleliği ya da köle ticaretini, etkileri sadece belirli bir dönemle sınırlı kalmayıp sonraki yüzyıllara da yayılmış olan ve günümüzdeki küresel iktisadi ve siyasi düzeninin temel belirleyicilerinden biri olan bir olgu görmek gerekiyor. Siyaset bilimcileri ve tarihçileri uzun zamandır meşgul eden, Sanayi Devrimi’nin neden başka emperyalist ülkelerde değil de ilk olarak İngiltere’de gerçekleştiği tartışmasına bu kitap diğer faktörlerin yanında köle ticaretinin bunda önemli bir payı olduğunu öne sürerek müdahil oluyor. Kölelik ve köle ticaretini bir nevi Sanayi Devrimi’nin bir ön şartı olarak görüyor. Dolayısıyla bu “kârlı” ticaretin dışında kalan güçler, kendi sanayi devrimlerini mümkün kılacak en temel bir bileşenden, yani sermaye birikiminden de mahrum kalmış oldular. 

Kitapta bazı dolaylı atıfların ötesinde bu konu ele alınmasa da bu perspektifin okuyuculara “Osmanlı’da Sanayi Devrimi neden gerçekleşmedi?” sorusuna kendi cevaplarını üretmeleri için bir kapı açabileceğini düşünüyorum. Bu anlamda kitap, kendi tarihsel bağlamımıza da farklı bir ışık tutabilir.

Maxine Berg ve Pat Hudson, bu eserde günümüzü de ilgilendirecek hangi önemli noktalar üzerinde duruyorlar?

Kitabın ortaya çıkış nedenlerinden birisi, 2020 yılında İngiltere’deki köle taciri heykellerinin kaldırılmasına yönelik düzenlenen protesto eylemleri. Dolayısıyla kitap özellikle İngiltere merkezli olarak ortaya çıkan bu yeni kölelik karşıtı hassasiyetten besleniyor; bir yandan da bu hassasiyeti besliyor. Köle ticaretinin ekonomisinin günümüze kadar kabul görmüş olan birçok hesaplamanın ötesinde bir büyüklüğe ulaştığı iddiasındaki kitap, Afrikalı kölelerin torunlarının ve köle ticaretiyle insan kaynağı kaybına uğrayan ülkelerin geriye dönük tazminat taleplerine de yeni bir ivme kazandırabilecek veriler sunuyor. Günümüzdeki küresel ekonomik düzenin özellikle 17. ve 18. yüzyıllardaki yoğun köle ticaretiyle olan bağlantısı düşünüldüğünde bu meselenin yalnızca tarihsel bir mesele olmadığını; doğrudan ve yan etkileriyle birlikte güncelliğini koruduğunu ve aslında tam da bugüne dokunduğunu görüyoruz.

Peki, bu kitabın çeviri süreci sizin açınızdan nasıl gelişim gösterdi? Çeviri çalışması tümüyle bir düşünce ya da yazı içeriğinin literal olarak aktarılması mıdır? Bu konudaki görüşlerinizi paylaşabilir misiniz?

İkinci sorunuzdan başlayayım. Bu sorunun aslında kesin bir cevabı yok. Daha doğrusu sorunun cevabı, çevirdiğiniz metnin mahiyetiyle doğrudan ilgili. Teknik bir metin çeviriyorsanız olabildiğince görünmez olmak zorundasınız, zira burada yorumunuzu katacağınız bir alan bulamazsınız; bunun da ötesinde, çeviri “şık” görünsün derken hedef kitlesi olan bir meslek grubunun mensupları için daha muğlak hale getirebilirsiniz ki bundan kesinlikle kaçınmak gerekir. Esasen yapay zekâ destekli çeviriler de bu yüzden teknik metinlerde daha başarılı sonuçlar verir. 

Söz konusu metin bir edebi metin ise elbette durum farklıdır. Bu kez estetik kaygı da gözetmeniz gerekir. Sadece kaynak metindeki kelimelerin hedef dildeki dilbilgisi kurallarına göre yeniden dizilmesiyle elde ettiğiniz metin için bir çeviri metni denemez.

Sorunuzun ilk kısmına gelecek olursak, bu kitap hem teknik bilgi hem edebî anlatım içeriyor. Yazarlar, analizlerine zemin oluşturacak bilgileri aktarırken ansiklopedik bir tarz benimserken, bu bilgilere dayanarak inşa ettikleri anlatıda ise daha edebi bir üslubu tercih ederek yer yer söz sanatlarına başvuruyor. Dolayısıyla çevirinin de özgün metnin bu iç dinamizmine uygun şekilde ilerlemesine ve bu dengeyi korumaya özen göstermeye çalıştım. 

Çevirmenin Önsözü kısmında da belirttiğim bir hususa da bu vesileyle değinmek isterim. Lisans eğitimini Amerikan Kültürü ve Edebiyatı alanında tamamlamış bir çevirmen olarak, kitabın içeriği benim için özellikle ilgi çekiciydi. Zira bu alana dair de Amerikan tarihi perspektifiyle de olsa kitaplar ve makaleler okumuş ve konu üzerinde kafa yormuştum. Bu kişisel arka planımın çeviride işimi kolaylaştırdığını söyleyebilirim. Bu süreçte profesyonel çevirmenliğin ötesinde konuya dair kişisel ilgim de rol oynamış oldu.

Son olarak okuyucularımıza iletmek istediğiniz bir mesaj ya da öneri varsa aktarmaktan memnuniyet duyarız.

İnsanların artık çoğunlukla sosyal medyayı bir bilgi kaynağı olarak görme eğiliminde olduğu günümüzde, belirli bir konuda derinlikli, kapsamlı ve çok yönlü bilgilerle kendisini donatmak için kitapları tercih eden okurlara özellikle teşekkür etmek isterim. Sosyal medyanın ve dijital platformların bilgiye erişimi kolaylaştırmadaki rolünü yadsıyacak değilim ancak kitapların hâlâ entelektüel üretimin temel araçları olduğu kanaatindeyim. Bu kitabın da nitelikli bilgi ve yorum arayışındaki okurları tatmin edeceğine inanıyorum.

Röportaj: Deniz Demirdağ Temel

Etiketler: röportajlar
Ekim 10, 2024
Listeye dön
cultureSettings.RegionId: 0 cultureSettings.LanguageCode: TR