Mücahid Kaya ile İslamı Düşünmek

Mücahid Kaya ile İslamı Düşünmek

 

Mücahid Bey merhaba, öncelikle okuyucularımızın sizi daha yakından tanıyabilmeleri için yaşam yolculuğunuzdan biraz bahseder misiniz?

1990 yılında Almanya’nın Berlin şehrinde İmam Hatip bir babanın ve Kur’an Kursu hocası bir annenin üçüncü evladı olarak dünyaya geldim. İlk, orta okul ve liseyi Almanya’da okuduktan sonra farklı sektörlerde çalıştım. Anneciğimin gayretleriyle İlahiyat alanına yönelmek nasip oldu. Bir yıla yakın medresede klasik Arapça ve Hanefî fıkhı eğitimimi aldıktan sonra Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde lisans eğitimine başladım. Akabinde İstanbul Üniversitesi Hadis Anabilim Dalı’nda “Alman Oryantalist Josef Horovitz’in Hz. Muhammed ve Hadis Hakkındaki Görüşleri” isimli yüksek lisans tezimi Prof. Dr. Mustafa Ertürk’ün danışmanlığında hazırladım. Hâlihazırda Doç. Dr. Seyit Ali Güşen danışmanlığında doktora tezim “Hanefi Eserlere Yapılan Tahric Çalışmaları: Serûcî ve el-Gaye İsimli Eseri Özelinde” isimli çalışmanın gayreti içerisindeyim ve özel sektörde Almanca hizmeti vermekteyim. Evli ve bir kız çocuğu babasıyım.

Yazarın İslam’ı Düşünmek-Bir Dini Anlama Denemesi kitabını kaleme almasındaki amaç nedir? Hangi ihtiyaca binaen hazırlanmış bir çalışma?

Kökeni, Avrupa’nın Müslüman Doğu’suyla ilk temasıyla ortaya çıkmış, özel olarak I. Goldziher gibi son iki asırda bazı oryantalistlerin “bilim adına”, Batı’da oluşturduğu ve bugün farklı biçimlerde tezahürünü hâlâ gördüğümüz menfi bir İslam algısını (İslamofobi) bir nebzede olsa kırmak için yazılmış hacmi küçük ama etkisi büyük bir çalışmadır.

Muasır yazarımız Frank Griffel, Batı’da Kur’an-ı Kerim, fıkıh, kelam, tefsir, hadis gibi temel dinî metinlere dair kalem oynatan ve İslam tarihinde vuku bulmuş muhtelif olaylara dair mülahazalarda bulunan kimseleri tetkik etmekte, İslam tarihini mütemadiyen Batı tarihî ve Rönesans ile yarıştıranları eleştirmektedir. İslam düşünce tarihinin özgün bir şekilde, kendi dinamikleri çerçevesinde ele alınması gerektiğini, Batı ile mukayesenin yanlış çıkarımlara sebebiyet verdiğini kısa ama dikkat çekici örneklerle göstermektedir.

Denemenin dili Almancadır ve doğrudan hitap ettiği kitlenin Almanlar özelinde Avrupalılar olduğunu unutmamak gerekir.

Peki, çeviri faaliyeti nasıl bir faaliyettir? Bu konudaki görüşlerinizi paylaşabilir misiniz? İslam’ı Düşünmek-Bir Dini Anlama Denemesi kitabının çeviri sürecini bu anlamda değerlendirebilir misiniz?

Çeviri faaliyeti aslında yazarı anlama ve onun penceresinden metni okuyabilme kabiliyetidir. Elbette sadece okuma ve anlama meselesi olarak değerlendiremeyiz, bu sadece bir aşamadır. Daha mühim olanı ise anladığını düşündüğün metni bambaşka çerçeveler içinde varlığını sürdüren kavramlarla okuyucuya sunma girişimidir. Bu sebeple çeviri sürecinin her aşamasında Almanca belleğimi yoklayıp yazar hakikaten bunu mu demek istedi diye düşünür hâlde bulurum kendimi.

İslam’ı Düşünmek-Bir Dini Anlama Denemesi kitabını çevirmeden önce akademik çalışmalarımı Alman oryantalistler üzerinden yapmıştım. Bu, bana Batılıların bir kısmının İslam hakkında yersiz eleştirileriyle İslam’ı ve İslam medeniyetini anlamadıklarını daha doğrusu anlamalarının mümkün olmadığı kanaatini oluşturdu. Bunun sebebini aynı kültürü paylaşmamanın bir sonucu olarak görmüştüm. Ne var ki Griffel bu düşüncemi değiştirdi...

Frank Griffel’in bu eserindeki önemli meselelerinden biri İslam’ın hakkıyla anlaşılmamış olması. Bir dini anlamak için nasıl bir yol haritası izlenmeli? Bir dini anlamaktan öte doğru anlamanın önemini vurguladığımız bu eser ışığında bir dini doğru anlamanın kaideleri nelerdir?

Öncelikle çalışmada Griffel’in, İslam’ın kaynaklarını anlamaktan ziyade İslam medeniyetini ve toplumlarını anlama çabasında olduğunu vurgulamak gerekir. Yazar, bu denemesinde dinî metinlerin doğru anlaşılmasına dair küçük nüanslar vermiş olsa da asıl amacının bunların İslam toplumlarındaki yansımalarına ve fakihlerin, kelamcıların, müfessirlerin, muhaddislerin ve İslam filozoflarının problemler karşısında nasıl çözümler ürettiğini tebcil etmekte ve buna karşın Hristiyan Batı’nın, özellikle Orta Çağ kilisenin paradigmasını örnekler ışığında eleştirmektedir.

Bir dini anlamak için o dinin kurucu metinlerinin bilinmesi ve bu metinlerin inşa ettiği toplumun iyi tahlil edilmesi gerekir. Ancak bu vesileyle o dinin müntesiplerini anlamak mümkün olabilir. Aksi takdirde, Griffel’in de kitabında örneklendirdiği gibi ötekini “küçümseme”den öteye geçmez.

Okurunu Lev Tolstoy’un kısa öyküsünden, Kahire şehrine, 1798 yazındaki Fransız işgaline, son olarak da İslam felsefe tarihine ve 1277’de Paris’teki “çifte hakikat” fikrinin yargılanmasına götüren bu kitabın İslam’ın beklenmedik alanlarına yolculuğunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Kitabın yazarının içinde bulunduğu ortamı düşünelim. Yazar, İslam’ın Batılılar tarafından mütemadiyen yanlış anlaşıldığı bir çerçeveden bakıyor olabilir. Kendisinin İslam’ı doğru anlamak ve anlatmak gayretinde olduğunu düşünebiliriz. İslam’ın yanlış anlaşıldığı ve yanlış aktarıldığı alanlar hep işiteni sarsacak niteliktedir. Kitapta sunulan her anlatı da Batı ahlakını sarsmaya meyyaldir. Bizler İslam medeniyetinin bir parçası olma şerefine nail olmamıza rağmen Kahire kapılarının Napolyon ile tanışmasına şaşırmıyor muyuz?

Bir tarafta kavgacı, adaletsiz, uzlaşmadan uzak, güven vermeyen, baskıcı bir İslam görüntüsü çizilirken, yazarın sunduğu tarihsel detaylar derinden bir yerden bize bir pencere açıyor. O işin tam olarak öyle olmadığını düşündürüyor ve bir merak bir ilgi uyandırıyor...

Son olarak okuyucularımıza iletmek istediğiniz bir mesaj ya da öneri varsa iletmekten memnuniyet duyarız.

Kitabın çevirisini yaparken, hakikaten keyif aldığımı söyleyebilirim. Griffel’in çarpıcı örnekleri, zihnimde yeni ufuklar açtı. Umarım okuyucularımız da benimle aynı fikri paylaşıyordur. Henüz bu kitapla tanışmayanlara, kitabın değerini keşfetmelerini dilerim.

 

Röportaj: Deniz Demirdağ Temel

Etiketler: röportaj
Mayıs 13, 2024
Listeye dön
cultureSettings.RegionId: 0 cultureSettings.LanguageCode: TR