Enes Midilli ile Alem Bir Kitap İçre

Enes Midilli ile Alem Bir Kitap İçre

 

Muhammet Enes Bey, merhabalar. Öncelikle okuyucularımızın sizi daha yakından tanıyabilmeleri ve yolculuğunuzdan haberdar olabilmeleri için kişisel serencamınızdan biraz bahseder misiniz?

Merhaba. Öncelikle bu söyleşi için ve Elias Muhanna’nın İslam dünyasında ansiklopedik telifleri konu edinen bu önemli kitabının çevirisini yayınlamayı üstlendiği için Albaraka Yayınları’na teşekkür ederim. Ben, İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde İslam Tarihi alanında öğretim üyesi olarak çalışmalarımı sürdürmekteyim. Araştırmalarımda daha ziyade 12.-16. yüzyıllar arasında Mısır-Şam bölgesinde ulema, siyaset, eğitim, bürokrasi, ilim kurumları, vakfiyeler, kitap kültürü, tarih ve biyografi yazıcılığı gibi konulara yoğunlaşmış durumdayım. Yüksek lisans tezimde Memlük Kahire’sinin en önemli eğitim kurumlarından biri olan İbn Tolun Camii’nin tarihini ve vakfiyesini inceledim. 2022 yılında tamamladığım doktora tezimde ise Kudüs’ün Memlükler döneminde önemli bir ilim merkezi olarak yükselişini incelemeye çalıştım. Aslında Elias Muhanna’nın kitabıyla tanışmam da bu sahadaki araştırmalarım sırasında oldu ve şimdiye kadar çalışmalarımda bu kitapta gündeme getirilen meseleler ve argümanlardan çokça istifade ettim.

 

Muhanna’nın, çevirisi zevkle okunacak bu kitabı 14. yüzyılın başlarında Kahire’de telif edilmiş otuz cilt hacmindeki bir ansiklopediyi inceliyor ve bu eserin telif edildiği ve dolaşıma girdiği entelektüel, kurumsal ve pratik şartlar konusunda bize rehberlik ediyor. Bu ansiklopedi hakkında siz bize neler söylemek istersiniz?

Tam adı Nihâyetü’l-ereb fî fünûni’l-edeb [Edep Sanatlarında Ulaşılabilecek Nihai Gaye] olan otuz cilt hacmindeki bu ansiklopedik eser, İslam telif tarihinde kültürel ve bürokratik ideallerin ifade edildiği, bu konudaki birikimin muhafaza edilip güncellendiği edep ve inşa literatürünün en önemli örneklerinden biri. Bu hacimli eser, gökyüzü ve yeryüzü, insan, hayvanlar, bitkiler ve tarih olmak üzere beş ana bölümden oluşuyor. Bu ana bölümlerin altında siyasetten tarihe, şiirden bilmecelere, yıldızlardan hava olaylarına, Nil’deki timsahlardan kokulara, çiçeklerden ilaçlara, av aletlerinden savaşlara kadar 14. yüzyıl Kahire’sinde meraklı ve gayretli bir bilginin ulaşabileceği her türlü bilgi sistemli bir şekilde tasnif edilmiş durumda. Biraz daha açmak gerekirse Nüveyrî’nin kitabı, kendisinden “yürüyen bir ansiklopedi” olması beklenen bir edibin bilmesi ve ustalaşması gereken konular nelerdir, bu edip şayet divanda/bürokraside çalışan bir katipse katiplik mesleğine dair bilmesi ve takip etmesi gereken teknik, pratik ve güncel kullanımlar nelerdir gibi soruları gündeme getiriyor. Ayrıca Nihâyetü’l-ereb bir dünya tarihi ve özellikle müellifin yaşadığı Memlükler dönemi için önemli ve dikkate alınması gereken bir tarih kaynağı. Zira eserin yüzde yetmişlik kısmı, antik dönemden müellifin yaşadığı 14. yüzyıla kadar uzanan ayrıntılı bir tarih kısmı ihtiva ediyor.

 

“Nüveyrî ve İslam Telif Tarihinde Ansiklopedik Yazım Geleneği” yani kitabımızın alt başlığı hakkında okuyucularımızı biraz daha bilgilendirebilir misiniz? Bu konu neden önemli?

Bu gerçekten kitabı doğru anlayabilmek için önemli bir soru. Zira bu soru, İslam telif tarihinde “ansiklopedi” dediğimizde ne tür eserleri anlamalıyız veya ne tür eserlere “ansiklopedik” sıfatını iliştirebiliriz gibi başka soruları da beraberinde getiriyor. Bugüne kadar “ansiklopedik” sıfatını, çeşitli eserleri tasvir etmek için biraz da gelişigüzel bir şekilde kullanmaya devam ettik ve İslam telif mirasında “ansiklopedik” olan nedir sorusu üzerine yeterince düşünmedik. 

Diğer taraftan Avrupa’da ve İslam tarihinde ansiklopedik eserleri ortaya çıkaran siyasi, sosyal ve kültürel şartlar nelerdir, Avrupa’da ansiklopediyi meydana getiren saikler İslam dünyasında bu tür teliflerin doğuşunu anlamak için ne ölçüde referans alınabilir? Bu tür sorular da şimdiye kadar yeterince tartışılmadı. Elias Muhanna bu sorunu fark etmiş bir araştırmacı ve Âlem Bir Kitap İçre’de bu meselelerle başarılı bir şekilde yüzleşmeye çalışıyor.

 

Nüveyrî kimdir ve böylesi bir eseri neden telif etti? 

Şihabeddin Ebü’l-Abbâs Ahmed b. Abdülvehhâb en-Nüveyrî (ö. 1333), Memlük hakimiyetindeki Mısır’da doğup yaşamış, ilim tahsil etmiş ve önemli bürokratik görevler üstlenmiş bir isim. Kahire’de medrese, hastane (bîmâristan), türbe, kütüphane ve mektep gibi birimlerden müteşekkil Mansûriyye Medresesi’nin vakfının yöneticiliğini yapmış, Memlük bürokrasinin merkezi olan inşa divanında kâtip ve sultanın hazinesinden sorumlu mali kâtip olarak çalışmış önemli bir âlim-bürokrat. İstinsah ettiği nüshalar dönemin siyasi ve kültürel elitleri tarafından rağbet görmüş meşhur bir hattat. En önemlisi de Memlük ilim çevresini kuşatan telif iştiyakına kendisini kaptırmış iddialı bir müellif. 

Peki böylesine hacimli ve benzerine az rastlanan ansiklopedik bir eseri neden telif etti? Bu soruyu Nüveyrî’ye soracak olursak o “kitapların sayfalarını süsleyen ve kalemin dilinden dökülen en değerli şey” olarak gördüğü edep sanatına dair bir eser telif etmek istediğini söylüyor. Soruyu Muhanna’ya soracak olursak o, Nüveyrî’nin edebî, erişebildiği tüm bilgi kaynaklarını sistematik bir şekilde derleyebileceği, böylece kendi kendini eğitebileceği ve başarılı bir edip ve müellif olarak iz bırakabileceği bir saha olarak gördüğünü iddia ediyor. 

 

Kitapta; Nüveyrî’nin çağdaşlarından bu kitabı okumuş̧ ve ona atıfta bulunmuş olanlardan bahsediliyor. Eserin daha sonraki dönemlerde İslam dünyasında ve Avrupa’da nasıl alımlandığı da inceleniyor. Bu serüvende sizin en çok ilginizi çeken isim kim?

Bu soru bizi kitabın “Nihâyetü’l-ereb’in Alımlanması” başlıklı altıncı ve son bölümüne götürüyor. Elias Muhanna burada kitabın İslam dünyasında ve Avrupa’da hangi hamilerin ve okurların ilgisini çektiğini ve bu ilginin arkasında yatan sebeplerin neler olduğunu takip etmeye çalışıyor. Nüveyrî’nin çağdaşlarından Nihâyetü’l-ereb’in naşirlerine kadar farklı aktörlerin katıldığı ve çeşitli katmanları olan son derece ilgi çekici bir serüvenden söz ediyoruz. Tek bir isim vermek gerçekten zor. Bir defa Nihâyetü’l-ereb’in yazma nüshası otuz cilt hacminde olan ve bilhassa modern öncesi dönemde maddi değeri yüksek ve erişilmesi zor bir kitap olduğunu söylemek gerekiyor. Kitabı bizzat Nüveyrî’den talep eden ilk kişi, Memlükler döneminde önemli askerî-siyasi görevler üstlenmiş bir yönetici olan Cemâleddin el-Küfât. Nüveyrî bizzat kendisi eserinin tam bir nüshasını hazırlayarak ona yüksek bir fiyata satıyor. İbn Haldûn, Aynî, Makrîzî ve İbn Tağrîberdî gibi Memlük coğrafyasında yaşayan ve eserleriyle şöhret bulmuş önemli tarihçiler ise Nihâyetü’l-ereb’ten özellikle bir tarih metni olarak istifade ediyorlar. Kitabın ilk 15 cildini tek bir ciltte bir araya getiren abidevi ve görkemli bir nüsha ise Leiden’de yer alıyor ve bu nüsha, muhtemelen varlıklı bir Osmanlı hamisinin talebi üzerine hazırlanmış. Kitap Avrupa’da, özellikle de Hollanda ve Fransa’da 17. yüzyılın başlarından itibaren Levinus Warner’den Reinhart Dozy’e kadar pek çok oryantalistin ilgisini çekmiş. Bu isimler kitabın yazma nüshalarını Halep ve İstanbul gibi şehirlerden Avrupa’ya taşımışlar, metnin çeşitli kısımlarını Batı dillerine çevirerek derslerinde kullanmışlar. 

Bence bu serüvenin en ilginç kısmı kitabın ilk tam neşrinin hikayesi. İslam klasik mirasının modern döneme taşınmasında en önemli aktörlerden biri olan Ahmed Zekî Paşa bu projenin mimarı. Ahmed Zekî, Kahire’den gelerek İstanbul’da, özellikle de Topkapı Sarayı kütüphanelerinde eserin nüshalarının peşine düşüyor. Kitabın neşri için gerekli bütçeyi toplayabilmek için Mısır’da halka açık bir abonelik programı başlatıyor. Kitabın ilk ciltleri onun hayatında 1934 yılında basılıyor ve son cilt 1997 yılında basılabiliyor. Altmış yılı aşan meşakkatli ve ilginç bir neşir serüveni. Okurlar bu serüvenin tüm ayrıntılarını kitabın son bölümünde okuyabilecekler.

 

Son olarak okuyucularımıza özellikle vermek istediğiniz mesaj varsa iletmekten memnuniyet duyarız.

Son olarak şunları söyleyebilirim. Muhanna’nın kitabı, herhangi bir disiplinde, fakat özellikle İslam telif tarihinde bir kitabın tarihi üzerine nasıl çalışılabilir, nasıl bir monografi yazılabilir sorularına güzel bir cevap teşkil ediyor ve bu konuda kendisinden istifade edilebilecek başarılı yöntemler sunuyor. Dolayısıyla bu tür konularla ilgilenen araştırmacıların kitapta aradıkları pek çok soruya ve soruna cevap bulabileceklerini, kitabı bir rehber olarak kullanabileceklerini düşünüyorum. Ayrıca şunu da ifade etmek isterim ki yakın bir zamana kadar İslam ilim mirasının neredeyse son bin yılında üretilen bilgi ve eserler hakkındaki hâkim görüş, bunların orijinallikten yoksun olduğu, önceki asırlarda telif edilen bazı eserleri taklit etmenin ötesine geçemediği ve bu dönemin ilim hayatına bir taklit ruhunun ve donukluğun hâkim olduğu şeklindeydi. Bu görüş, son yıllarda bu dönemlerde yaşayan alimler ve metinler üzerine yapılan incelikli araştırmalarla büyük ölçüde geçerliliğini yitirmiş durumda. Muhanna’nın kitabı, İslam ilim geleneğinin hicrî ilk üç dört asırda yaşadığı altın dönemlerinden sonra durakladığı ve hatta gerilediği şeklindeki bu yaygın kabule karşı çıkıyor. 

 

Kitabın ülkemizde de yaygın olan bu tür kabulleri sorgulamaya ve söz konusu dönemleri ilmî bir hassasiyetle incelemeye katkı sağlamasını temenni ediyorum.

Etiketler: tanıtım röportaj
Şubat 29, 2024
Listeye dön
cultureSettings.RegionId: 0 cultureSettings.LanguageCode: TR