Ebru Kılıç ile Bir Yalnızlık Güncesi

Ebru Kılıç ile Bir Yalnızlık Güncesi

 

Ebru Hanım merhabalar. Öncelikle okuyucularımızın sizi daha yakından tanıyabilmeleri için kişisel serencamınızdan biraz bahseder misiniz?

Merhaba, 1971’de Milas’ta doğdum. İlköğrenimimi Milas’ta, orta öğrenimimi Bursa ve İzmir’de tamamladım. Tarih, arkeoloji, mimarlık, tiyatro, edebiyat hepsi de çok ilgimi çeken alanlardı. Lisede, ülkemizin son iki yüz yıllık tarihine ilgim arttığından üniversitede siyasal bilgilere yöneldim. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nü bitirdim. Sonrasında yedi-sekiz yıl çeşitli gazetelerin dış haberler servislerinde muhabir ve gece editörü olarak çalıştım. Gazeteciliğin yoğun gündelik ritmi, buna karşılık gazetenin tanımı gereği gelip geçici ve yüzeysel niteliği beni hem kendim hem okurlar için daha besleyici ve kalıcı olabilecek çalışmalar yapmaya yöneltti. Kitapları yaşadığımız dünyayı ve kendimizi anlama çabamıza katkıda bulunabilecek önemli yapı taşları olarak görüyorum. İnsanın kitapla kurabileceği bir diyaloğun onu düşüncelerinde ve davranışlarında, hayatı yaşayışında başka bir yere taşıması ihtimalini her zaman heyecan verici bulmuşumdur. Böyle bir heyecanla henüz gazetede çalışırken çeviriye yöneldim ve bir süre sonra zamanımın büyük bölümünü çeviriye vakfetmeye karar verdim. 2003’te yılından beri tam zamanlı kitap çevirmeni olarak çalışıyorum. Siyasi ve sosyal tarih, bilim tarihi ve felsefesi, sanat tarihi, popüler bilim kitapları başlıca ilgilerimi oluşturuyor. 

 

Albaraka Yayınları’ndan yayımlanan Bir Yalnızlık Güncesi okurlarına ne vadediyor?

Bir Yalnızlık Güncesi, günce türünün önemli örneklerinden biri olarak okurları, yazarı gibi inzivaya çekilmeksizin kendi iç dünyalarında bir yolculuğa çıkarıyor. 1970’lerde yazılmış olmasına rağmen tazeliğini koruyan bir kitap çünkü insan hayatının başlıca niteliği olan sosyalliği konu alıyor aslında. Sarton, inzivaya çekildiği aile evinde geçirdiği bir yıldan enstantaneleri paylaşıyor bizimle ama gündelik hayattan verdiği ayrıntılar, örneğin pencereden düşen bir ışık huzmesinin koltukların üstünde yarattığı desenden tutun yakında oturan bir çiftlik evine yaptığı ziyarete varıncaya dek, sözünü ettiği her şey okuduğumuz metnin aslında bir ilişki kurma, yeniden ilişkilenme, kendini hatırlama güncesi olduğunu düşündürüyor.    

 

Sarton, Bir Yalnızlık Güncesi’nde bir senelik zaman dilimindeki iç dünyasını, hatırı sayılır bir yüreklilikle yansıtıyor. Böyle bir kitabın okumasını yaparken okurlara tavsiye ve önerileriniz nelerdir?

Kesintisiz bir okuma yapabilecekleri bir zaman dilimi yaratmalarını öneririm öncelikle. Başka bir coğrafyada, yaklaşık elli yıl önce yaşamış birinin, yer yer sinema tadı veren bir yılına tanık olacaklar. Böyle bir diyaloğa açık bir ruh halindeyken bu kitabı okumalarını öneririm.  

 

Peki, çeviri çalışması tümüyle bir düşünce ya da yazı içeriğinin literal olarak aktarılması mıdır? Bu konudaki görüşlerinizi paylaşabilir misiniz? 

Çevirmeni yazarla okur arasındaki bir köprü olarak görüyorum. Bu köprünün sağlamlığını belirleyen en önemli unsurlardan biri çevirmenin yazarın meramına, düşüncesine, ifadesine sadık kalması; bir diğeriyse kendi ana dilinin söyleyiş biçimini doğru kullanması. Çeviri kokusunu genellikle kendi dilimizdeki söyleyişe uymayan, yabancı dilden olduğu gibi çevrildiği belli olan deyimlerden alırız. Çevirmenin kendi dilini sevmesi, ona özen göstermesi çeviri eserin kalitesini etkiler. Bu özen, onun asıl görevi olan köprüyü sağlam kurmanın, yazarı doğru anlayıp aktarmanın önemli bir parçasıdır. 

Öte yandan çeviri çalışması tümüyle bu aktarımla sınırlı değildir. Bu aktarımı doğru yapabilmek için çevirmenin de belli bir ruh hâlinde olması, her şeyden önce yazarla ve eseriyle ilişkide olması, ilişkide kalması gerekir. Çevirmen çoğu zaman bu ilişkiyi geliştirmek için yazar hakkında, onun yaşadığı dönem, çevre ve bahsettiği konu hakkında daha fazlasını öğrenmeye hazır olmalıdır.   

 

Son olarak okuyucularımıza iletmek istediğiniz bir mesaj ya da öneri varsa vermek iletmekten memnuniyet duyarız.

Onlara keyifli okumalar dilerim. Yeni kitaplarda buluşmak üzere. 

 

       Röportaj: Deniz Demirdağ Temel

 

Etiketler: röportaj
Mart 11, 2024
Listeye dön
cultureSettings.RegionId: 0 cultureSettings.LanguageCode: TR