Albraka Kültür Sanat

5. Hat Yarışması Metni

Ma’rifet iltifata tâbi’dir

Âlemlerin Rabbi olan Allah Teâlâ’ya sonsuz hamd ü senâlar; Efendimiz Hz. Muhammed’e binlerce salât ü selâm olsun.

Müslüman sanatkarların eserleri, tüm anlam ve önemini İslam medeniyetinin estetik bir göstergesi olmasından alır. Hakiki manada İslâmî diyebileceğimiz eserlerin hepsinde İslam imanının tevhid esasına bağlı Allah inancı mündemiçtir. Her İslami eserde îmânî bir nur, parıltı görebilmek mümkündür. Çünkü İslâmî sanatın kullandığı dil ve üslup İslam îmânı üzerinde terakki eden medeniyetin farklı din, medeniyet, kültür ve felsefi okullar ile karşılaşması ve bu farklı unsurların olumlu yönlerini bünyesinde kendisine mâl etmesiyle tekâmül etmesi şeklinde ortaya konmuş, kendine has tarzı ve tavrı ifade eden bir dildir, üsluptur. Bütün bu İslâmî sanatlar içerisinde ise kendi dil ve üslubuyla en mümtaz yeri haiz olan şüphesiz hüsn-i hat sanatıdır.

Hüsn-i hattın bütün kaynaklarda ifade edildiği üzere en özlü tarifi: “Hat, cismani aletlerle meydana getirilen ruhânî bir hendesedir.” kelâm-ı kibarıdır. Hüsn-i hat bu tarife uygun bir güzeli arama anlayışı ve gayreti içerisinde olan hattatlar elinde asırlardır inkıtaya uğramadan var olmuştur. Diğer bir tabirle hüsn-i hat; niyet, edeb, kabiliyet, irade, sabır, azim ve kadirşinaslığa dayanan uzun bir meşk sürecinin sonunda hocanın rahle-i tedrisinde rû be rû kazanılmış beceri ile İslam yazısını en güzel bir üslupta yazma gayretinin adıdır.

Her işin güzel yapılmasını emreden Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi vesellem yazının da güzel yazılmasını emretmiştir. Buna dair rivayetler vardır. Arap harfleri İslamiyetin ortaya çıkmasından sonra gün be gün estetik unsurlarla gelişerek tekamül etmeye başladı. Bu süreç VIII. asrın ortalarından itibaren hızlandı. Türklerin İslamla müşerref oldukları anda Arap yazısı zaten uzun bir merhale kat etmiş; önemli bir sanat dalı haline gelmişti. İslamiyeti kabul eden -neredeyse bütün- milletlerin dini bir gayretle, bir şiar bilip benimsemekten gocunmadıkları Arap yazısı her Müslüman için öncelikle Rabcadır. Yani Rabbinin kullarıyla konuştuğu lisanın yazısıdır. Bu anlayış ile Arap yazısı İslam’ın zuhurundan kısa bir zaman sonra bir milletin değil bütün ümmetin yazısı, ortak emaneti halini almıştır.

Hüsn-i hat Arap yarımadasında neş’et etmiş olmasına rağmen sonraki asırlarda Türkler bu sanatın hiç şüphesiz en bediî örneklerini ortaya koymaya muvaffak olmuşlardır. Hüsn-i hattın şahikası örnekler el’an müze, kütüphane ve koleksiyonerlerde mevcuttur. Elbette ki hüsn-i hat hiçbir milletin inhisarında değildir. Fakat milletler bir sanata mühürlerini vurdukları nisbette onun kendi ruh dünyalarını yansıttığını ifade edebilirler ve o sanat onların adıyla anılır. Bütün İslam ülkelerinde tekellüm edilen; “Kur’an İstanbul’da yazıldı.” cümlesi hüsn-i hat sanatının dünyadaki mümessil milletinin Türkler olduğunun bir vesikasıdır.

Bugün gelinen noktada görüyoruz ki hüsn-i hat artık dünyanın her yerinde yazılmakta; mahir sanatkarlar eliyle İslam medeniyetinin yüz akı olmaya aday eserler ortaya konulmaktadır. Asırlardır hayatımızın her safhasında mühim bir yer tutan hüsn-i hat, yaşanılan bir travma ile 1928’den sonra değersizleştirilmiş, binlerce şaheser Hüsn-i hat eseri, kitabeleri târ u mâr edilmiştir. Bu vaka bir milletin tarihine nispetle kısa sayılabilecek bir zaman diliminde cereyan etse de yıkımın etkileri bugün hâlâ devam etmektedir. Ne var ki hüsn-i hat yok olmaya yüz tuttuğu bir zamanda hamiyetperver vatan evlatlarının elinde yeniden hayat bulmuştur. Elhamdülillah. Türk gençliğinin, kökü mazide olan böyle asil bir sanata olan ilgisi her geçen gün artmakta; ortaya konan yazılarda, hüsn-i hattın eski kıvamını ankarîbizzaman yakalayacağının neşvesi görülmektedir. Burada bu sanata gönül vermiş gençlerin cesaretlendirilmesi, gayretlerinin semeresini;

Ma’rifet iltifata tâbi’dir, 

Müşterisiz metâ zâyi’dir

mısdakınca almaları onları cesaretlendirecektir. Sanat saltanatsız olmaz tabiri meşhurdur. Sanat ve sanatkâr, geçmiş zamanda zevk-i selîm sahibi zevat-ı kirâm tarafından hep himaye edilmiş; gün gelmiş padişahlar hattatların hokkalarını tutmuş, onlara hizmet etmiştir. Bu manadan olmak üzere Albaraka’nın içtimai sahada milletin menfaatine olan faaliyetlerde sorumluluk bilinciyle özellikle geleneksel sanatlarımıza yaptığı katkılarla yükümlülüklerini fazlasıyla yerine getirdiğini görmekteyiz. Geleneksel hale gelen; ülkemizin kültür ve sanat ortamına nitelikli sanatkar ve sanat eserlerinin kazandırılmasında önemli bir görevi ifa eden hüsn-i hat müsabakaları Albaraka’nın bu sanata ve hattatlara sunduğu önemli hizmetlerdendir. Kendilerini bu asil sanatımıza yaptıkları kadirşinas faaliyetlerden dolayı tebrik ediyorum. 2005 yılında başlayan ve her geçen gün katılanların bir önceki müsabakalara nispetle daha muvaffakiyetli eserler yazmaları bu faaliyetlerin ne kadar faydalı olduğunu göstermektedir. Sanatı ve sanatçıyı geliştirmeye teşvik edici bu tür müsabakaların devamını Cenâb-ı Allah’tan niyâz ediyorum.

Hasan Çelebi